![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Şiarların korunması: Kur'an-ı Kerim'de -yer yer bazıları zikredilerek- İslamî şiarların korunması önemsenmiş ve emredilmiştir (Bakara: 2/158; Mâide: 5/2; Hac: 22/32,36). Fıkıh ve siyaset-i şer'iyye kitaplarında, ezan, cemaatle namaz gibi şiar-ibadetleri toptan terkeden bölgelerin, yaptırımlarla uygulamaya zorlanabileceklerinden bahsedilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.), içlerinde Müslümanların bulunup bulunmadığı bilinmeyen bir bölgeye (dâru'l-harbe) sefer ettiğinde uygun bir yerde konaklar ve sabah namazının vaktini beklerdi, vakit gelince ezan sesi duyulursa orasının Müslümanlara ait olduğuna, duyulmaz ise orada oturanların Müslüman olmadıklarına hükmedilir ve buna göre davranılırdı. (Buhari, Ezan, 6). Bu tarihî vakıa, meselâ ezanın İslamî sembol olma özelliğine açıklık getirmektedir. İslamî şiarlar belli bir kavme (ulusa, gruba) mahsus olmadığı, bütün Müslümanlara (ümmete) ait bulunduğu için bunların korunması, dilin ve şeklin korunmasına bağlıdır. Dil ve şekil değiştirildiği zaman şiar değişmiş, belli bir grubun malı olmuş olur, şiarı koruma emri gerçekleştirilmiş, yerine getirilmiş olmaz. Başlıca İslamî şiarlar ve özellikleri: 1. Besmele: "Bismillahirrahmanirrahîm" şeklinde söylenen besmele, Hz. Peygamber'e vahyedilmiş bir cümledir, Fatiha Sûresi'ne dahil bir âyettir, diğer surelerin başlarında birer âyet olarak tekrarlanmıştır, Peygamberimiz tarafından müminler "Her önemli işe başlarken besmele çekmeye" teşvik edilmişlerdir. Bu özellikleri besmeleyi bir şiar haline getirmiştir; bütün dünya Müslümanları onu, Hz. Peygamber'in ağzından çıkan şekliyle söylerler ve okurlar. Besmele başka bir dile çevrilerek söylendiğinde ümmetin birlik ve bütünlüğüne katkı yapan şiar özelliğini kaybeder. 2. Selam: Selamın nasıl alınıp verileceği Kur'an'da (Nur: 24/27; Nisa: 4/86) ve birçok hadiste açıklanmış ve selamlaşma teşvik edilmiştir. Selam "Selamun aleyküm" veya "es-selâmu aleyküm" şeklinde verilir "ve aleykümüsselâm", "aleyküm selam" gibi cümlelerle de alınır, karşılanır. Bu şekliyle selam ümmetin şiarı olmuştur; dünyanın neresinde bu selamı birisinden duysanız onun Müslüman olduğuna hükmedersiniz ve bu cümlelerle selamlaşanlar arasında bir sıcak ilişki kurulur. Selam başka dillere çevrilirse şiar özelliğini kaybeder. 1960'lı yıllarda, bugün Kur'an için yürütülene benzer bir kampanya yürütülmüş, sokaklara "Arab'ın selamını bırak, Türk'ün günaydınını kullan" benzeri pankartlar asılmıştı. Hastalık âmili, bünyeyi zayıf bulduğu/zannettiği zaman derhal işine dönmekte, tahribatına devam etmektedir. Bünyeyi etkiye açık hale getirebilmek için istismar edilen duygulardan biri de "milliyetçilik duygusudur". Buradaki yanılgıyı bir alan araştırması değerinde ortaya koyan meşhur anekdota burada yer vermenin zamanıdır. Bu anekdot, Anadolu'dan hacca gidip dönen bazı vatandaşlardan defalarca duyulmuştur. Vatandaşlar şöyle diyorlar: "Bu Arapların işine akıl ermiyor; selamı bizim gibi Türkçe alıp veriyorlar, namazı bizim gibi Türkçe kılıyorlar, Kur'an'ı bizde olduğu gibi Türkçe okuyorlar, sıra konuşmaya gelince işi karıştırıyorlar, anlaşılmaz şeyler söylemeye; (yani Arapça konuşmaya) başlıyorlar." Evet kendileri bir millete mensup bulundukları halde bir üst kültür olarak İslam ümmetine bağlı bulunan vatandaşlar, Arapça olduğu halde İslamî şiar haline gelmiş bulunan selamı ve Kur'an'ı duyduğunda onu Türkçe zannedecek/bilecek kadar onunla hemhal olmuşlardır (onu benimsemiş ve içselleştirmişlerdir). Darısı diğer vatandaşların başına!
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |