T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İyi ki bu tartışma programları var.. Ama..

Özel televizyonlardaki tartışma programları, Türkiye'de çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasinin var olduğunun, elbet kanıtı değil..

Ama bu programlar, çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasiye şans tanıyor..

Fatih Altaylı'nın "Teke Tek"i, Reha Muhtar'ın "Ateş Hattı"sı, Sabahattin Önkibar'ın "Alternatif"i ve diğerleri, seslerini duyurmaya çalışan görüşlere ve kitlelere, bir imkân veriyor.

Toplumun bazı kesimlerinde, bu tartışma programlarına katılan dinleyicilere dönük eleştiriler var..

Oysa, bu dinleyicilerin seslendirdikleri tepkiler ve katılımcılara yönelttikleri sorular, programın daha geniş kitlelerin sesini yansıtmasına fırsat tanımaktadır..

Neticede, özel televizyonların bu tartışma programları olmasa, Türkiye'de her konuda sadece "resmi görüş"ün ve TBMM'deki çoğunluğun temsil ettiği "Güçlü Azınlık"ın sesi duyulacaktır..

Bir bakın TRT'nin 6-7 kanalına..

Tabuların, yasakların, donuklukların seslendirildiği bir dünyayı yansıtıyor TRT..

Düşünün ki, TRT'nin bir kanalında, sabahtan akşama kadar sadece at-yarışları veriliyor..

Yani TRT'de üzerine bahis oynanılan atların nal sesi, bu TRT'yi vergileriyle ayakta tutan milyonlarca insanın sesinden daha çok duyuluyor..

Ancak şunu da söyleyelim..

Özel televizyonların tartışma programlarındaki özgür ortam, Türkiye'de özlenilen özgür ortamı sağlamaya yeterli değil..

Çünkü bu programlar, bir çeşit "Ağlama Duvarı" konumunda..

Şu andaki ekonomik krize, politik ve idari kokuşmuşluğa, vizyonsuzluğa ve toplumsal kötümserliğe sebep olan siyasi ve bürokratik kadroların sorumluları, bu programlarda yok..

Bunun yerine siyaseti temsilen, marjinal sayılan görüşleri seslendiren bazı parti sözcüleri, hep konuşuyor..

Örneğin Doğu Perinçek'in İşçi Partisi'nin sözcüleri, hemen her programda, her soruna çözüm olarak, 1930'ların veya daha uzak geçmişin ideolojik yaklaşımlarını sunuyorlar..

Bazan hukukun, bazan ekonominin temel ve evrensel kuralları, çoğunlukla da dünya ve yurt gerçekleri, görmezden geliniyor..

Tabiî ki, bunlar da özgürce seslendirilmeli..

Tüm görüşlere, saygı ve sabırla yaklaşılmalı..

Ama ne Türkiye'nin, ne de dünyanın sorunları, bu kadar basit ve derinliksiz değil ki.. Ve siyaset, "çocuk hastalığı" terminolojisi ile Marksistler'in bile kınadığı görüşlerin, her dakika, bozuk plak gibi tekrarlanması mesleği olamaz ki..

Bu tablo arasında, bu tartışma programlarında, "sorumlu politikacılar" hiç görünmüyor..

Acaba Hüsamettin Özkan veya Mesut Yılmaz, ya da Devlet Bahçeli, bu tür tartışma programlarındaki ortamda ne yaparlar?

Bülent Ecevit, kendisine yöneltilen "çanak sorular" dışında, hiçbir özgür tartışma ortamında yer alabilir mi?

"Banka Hortumlanması", "Medya-Mafya-Siyaset İlişkileri", "Her konuda kriz üretimi" gibi konularda, siyasi ve bürokratik sorumlular, acaba stüdyolardaki izleyicilerin sorularına ne cevaplar verirler?..

Özetle bu programlar eksikli de olsa, topluma nefes aldırıyor.

ŞAKA

Hadi canım sen de..

Ecevit yine güzel konuşmuş.. -Kıbrıs sorununun çözümü isteniliyorsa, başka ülkeler karışmamalıdır, demiş.

Acaba bu "Başka Ülkeler" arasında, Türkiye de var mı?

Veya her ülke "Başkaları" karışmadan sorunlarını çözebilecekse, "Afganistan" da, her ülkeden birimi?

Neyse.. Konumuz, tutarlılık ve mantık değil ki..

HASTA SİSTEM

Diğer suçlular neden iktidar sahibi?

Birer kamu kurumu olan bankaları boşaltıp, batıranlardan bazıları cezaevinde, bazıları da tutuksuz yargılanıyor..

Bunların itibarları, malvarlıkları ve meslekleri ellerinden gitti..

Hatalarının yahut suçlarının bedelini, maddi ve manevi olarak çok ağır ödüyorlar.

Peki ya bunların fiillerine ortam hazırlayan, hortumlamaları sessizce izleyen ve batıkları Devlet Bütçesi'nden fonlayan politikacılar, bürokratlar ne yapıyor?

İktidar dönemlerinde bu bankaların ehil veya iyi niyetli olmayan sermayelerin elinde, bu noktaya gitmesine sebep olanlar, hâlâ iktidar sahibi değil mi?

Bir müteşebbis, işini idare edemeyip batırınca iflas eder..

Bir aile babası, ailesi fertlerinin ahlak ve hukuk kuralları içinde hareket etmelerini sağlayamayınca, o aile dağılır.

Peki, bir ülkede iktidar olanlar ve idareyi elinde tutanlar, her çeşit başarısızlığın, ahlak ve hukuk kuralı ihlalinin nedeni olurlarsa, bunun bedelini nasıl öderler?

Türk demokrasisinin ve idari sisteminin kilitlenmesinin ana sebebi, işte bu müeyyidesizliktir.


8 Aralık 2001
Cumartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED