![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Türkiye'de olanlarla, İtalya'da gerçekleşenler arasında bir çok benzerlik mevcut. 1990'ların ilk yarısında, İtalya'da başlayan "Temiz Eller" operasyonu ve sonraki gelişmeleri, konunun uzmanı gazeteci Nilgün Cerrahoğlu'na sorduk. Bir de "La Politique Mensonge" (Politikada Yalan) kitabından yararlandık. Temiz Eller
Temiz Eller, mafya ile mücadelede birikim kazanan bir grup Milanolu hâkim ve savcının eseriydi. Soğuk savaş sona erince, Komünist Parti ve onun karşıtı Hıristiyan Demokratlar varlık sebeblerini büyük ölçüde kaybettiler. Gerçi, Hıristiyan Demokratların başını geçtiği bir koalisyon iktidardaydı ama, politikacıların geçmişten gelen yolsuzluk iddialarını taşıyacak güçleri kalmamıştı. Partilerin pek çoğu, boğazlarına kadar pisliğin içine batmışlardı. İşte bu iktidar boşluğundan yararlanan savcılar, siyasetçilerin üzerine gidip, onlar hakkında soruşturma açmaya başladılar; 180 senatör ve milletvekili yargıya hesap verdi; hâkimler, bir çoğunu mahkûm etti. Bu arada, Hıristiyan Demokrat lider Andreotti ve Sosyalist lider Craxi de kendini adaletin pençesinden kurtaramadı. Craxi 31 yıla mahkûm oldu. Kaçıp Tunus'a sığındı, orada öldü. Berlusconi
Bugün İtalya'nın Başbakanı olan Berlusconi, Craxi'nin yakınıydı. Onun desteği ile büyümüş, zenginleşmiş, medyada güçlenmişti. O da sahip olduğu televizyon kanallarıyla Craxi'ye arka çıkıyordu. Craxi'nin çöküşünden sonra, sıranın kendisine geleceğini anlayan Berlusconi, siyasete girdi. Savunma içgüdüsüyle hareket ediyordu. 1994'te seçimleri kazandı. İlk işi "Temiz Ellerle"mücadeleye girişmek oldu. Yolsuzluk ve rüşvet davalarında, tutukluluk süresini kısaltan bir kanun hükmünde kararname yayınladı. Bu kanun hükmünde kararnamenin sonucunda, rüşvet ve yolsuzluktan sanık 1165 kişi serbest kaldı. Berlusconi'nin yakınları da böylece tutuklanmaktan kurtuluyorlardı. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi şöyle konuşuyordu: "Hapishanelerde yargılanmayı bekleyen zavallılar var. Bu durum, medeni bir ülkeye yakışmaz. Yolsuzluk sanıklarını hapishanelerden kurtarıp, zengin, imtiyazlı bir grubu himaye ettiğimi söylemek kocaman bir yalandır. Kamuoyunda itibarımı kaybetsem dahi, hukuk ve ahlâka aykırı olarak hapishanede tutulanları serbest bırakacağım. Hukuku savunan partimiz, kelepçeli adaleti yenecektir." Sonun başlangıcı
Halk, Berlusconi'nin soyguncuları salıvermesine büyük tepki gösterdi. Onun "Haydi İtalya" sloganına karşı halk, "Haydi Hırsızlar" diye sokaklara döküldü. Berlusconi'nin, 1983-1987 yıllarında başbakanlık yapan sosyalist Bettino Craxi ile ilişkileri, hatta mafya ile bağlantıları gündeme getirildi. Berlusconi, kanun hükmündeki kararnameyi geri almak zorunda kaldı. Temiz Eller'in hâkimleri atağa geçti. Berlusconi'nin sahibi olduğu Fininvest'in, bazı devlet yetkililerine rüşvet verdiği iddiası ortalığı karıştırdı. Kardeşi Paola Berlusconi tutuklandı. Sonuçta, Başbakan Silvio Berlusconi, kamuoyu araştırmalarında bir ayda 18 puan birden kaybetti. "Temiz Eller'in, ekonomiyi ve işletmeleri tahrip ettiğini, İtalya'nın yargıçlar devleti haline geldiğini" söylüyordu. "Eğer ülkeyi yönetmek istiyorlarsa halkın oyunu alsınlar" diyordu. 22 Kasım 1994'te, Fininvest'i bizzat idare ettiği dönemde, Silvio Berlusconi'nin de rüşvet işine karıştığı iddiası ortaya atıldı. 13 Aralık 1994'te Milano Savcısı, tam 7 saat Başbakan Berlusconi'yi sorguladı. O halâ "Milli irade hırsızlığından" söz ederek halkı kendi saflarına çekmeye çalışıyordu. Ama koalisyonun üçüncü ortağı Kuzey Ligi ve lideri Umberto Bossi desteğini çekince, Milli Birlik (Alliance Nationale) hükûmeti düştü. Berlusconi 7 ay işbaşında kalabilmiş, sonunda siyasete girmesinin ana sebebi olan Temiz Eller operasyonuna yenik düşmüştü. 2001 Mayıs'ında, sahibi olduğu büyük medya gücüne dayanarak yeniden iktidara geldi. Bu arada, başarılı avukatlar sayesinde bir çok davasını zaman aşımına sokmuştu. İktidar olur olmaz yayınlattığı bir kanunla, "Şirket hesaplarında sahtekarlık yapılmasını suç olmaktan" çıkarttı. Sahtekarlığın "hata" olarak kabul edilmesini sağladı. Gerçi Temiz Eller, bir soygun yuvası haline gelen eski partileri dağıtmış, çok sayıda ünlü politikacıyı da tasfiye etmişti. Ama büyük bir medya gücüne sahip olan Berlusconi'nin, yeniden başbakanlık koltuğuna oturarak rövanşını alması, önlenememişti. Bağırsaklarımızı temizliyoruz
"İtalya'dan bize ne?" demeyelim. Türkiye'de yaşananlar İtalya'nın bir benzeridir. Türkiye'de de bir iktidar boşluğu doğdu. Bu boşluk, soğuk savaşın sona ermesinden değil, kısmen 28 Şubat'tan, kısmen de laiklikle mücadele perdesi altına sığınarak yürütülen yaygın hırsızlıktan kaynaklandı. Hırsızlık, siyasetin itibarının aşınmasına, Parlamento'nun arkasından halkın desteğinin çekilmesine yol açtı. Millet ile politikacının arası iyice açıldı. İşte bu iktidar boşluğu yaşanırken, bir takım mihrakların itişiyle Türkiye bağırsaklarını temizlemeye başladı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun başına Zekeriya Temizel geldi. DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Talat Şalk gözü pek ve atak davrandılar. Tantan, operasyon üzerine operasyon düzenledi. Jandarma işin bir başka ucundan tuttu. İstanbul DGM'de savcı Ercan Cengiz medya patronlarının gözünün yaşına bakmadı. Ve ilk defa, Türk milleti, tabuların yıkıldığına, nihayet "kibar soyguncuların" da hesap verdiğine şahit oldu. Cumhur Ersümer, Koray Aydın, Recep Önal gibi bakanlar da, temiz toplum mücadelesi içinde, partilerinin bütün direnmesine rağmen, koltuklarını bırakmak zorunda kaldılar. Üstelik Milli Güvenlik Kurulu, yolsuzlukların, Türkiye Cumhuriyeti açısından birinci tehdit olduğu hükmüne vardı. Ama birdenbire gene her şey tersine döndü. Daha geçen sene, banka soygunları için özel ihtisas mahkemeleri kurmaktan söz edenler, hatta bu davalara DGM'lerin bakmasını istediklerinden dolayı, "çete ile bağlantı kopsa bile, gene bankacılığa ilişkin suçlar DGM kapsamında kalmalı" diyenler (ki bu kişilerden biri Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'tür) tuttular -alelacele- "suç işlemek için teşekkül oluşturmak" ve "çeteye yardım yataklık etmek" fiillerinde (TCK 313-314) Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin yetkisini ortadan kaldırdılar. Hem de inanır mısınız bu kanun ittifakla Meclis'ten geçti. Muhalefetin hiçbir partisi (DYP, AKP ve Saadet) karşı çıkmadı. Muhalefet siyaseten de yanlış yaptı. Hiç değilse, göstermelik bile olsa, karşı çıkabilirler ve sorumluluğu iktidarın üzerinde bırakabilirlerdi. Oysa, her parti lideri, Berlusconi gibi davrandı. Demek Türkiye İtalya'dan daha da şanssız. Tutunacak dal kalmamış. Anketler
Siyaseten yanlış davranıldığını, Haber Türk ve Haberx'in anketleri ortaya koyuyor. Haber Türk'ün anketine göre % 75, Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'in vetosunu destekliyordu. Haberx'in aynı istikametteki anketine göre ise, banka ile gazete patronlarının DGM'de yargılanması halkın % 84'ünün onayını alıyordu. Haberx'in son anketinde, 313 ve 314'üncü maddelerin DGM kapsamından çıkarılmasına, "yanlış" diyenlerin oranı % 91.8'i buluyor. "Çete suçlarının DGM kapsamından çıkarılması kime yarar" sorusuna % 50.5 Anap, % 30.2 MHP, % 12.3 ise hepsi cevabını veriyor. Peki acaba neden diğerleri de, bu iki partinin peşine takıldı? Sakın "Hepsine yarıyor" cevabı, en doğru cevap olmasın? Haberx'in bir başka ilginç anketinde şu sorular sorulmuş: Kartal sâkinlerinin yanında kimleri ek olarak görmek istersiniz? Politikacı ortakları % 74.8; bürokratları % 12.8; hiç kimseyi, içerdekilerin de çıkması lâzım % 7.6. İttifakla Meclis'ten geçen yeni kanun içerdekilerin dışarıya çıkmasını sağlayacak. Bravo Berlusconi'ler. İyi iş başardınız.
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |