T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Nedir bu Ateş Hattı

Hangisinden başlamalı...

O, hal-i pür melali, "şehiriçi otobüslerde 'düşman'a sataşmakla bastıramadığı öfkesini, "insene aşağı, hesaplaşalım" bakışıyla dindirmeye çalışan eli poşetli adam" kılığındaki değme "konunun uzman"larından mı?...

Yoksa, 'düşmanlık beslediği şeye ciddi zarar verebilmekten uzak' niteliksiz ve daha da hazini, tutarsız bir muhalefet öğretisiyle, beylik lumpen söylemleri nefes almaksızın sıralayıveren gürültücü stüdyo konuklarından mı?...

Yahut, o şapka çıkarılacak iştihasıyla mekanı, tempolu ve heyecanlı şamatalar cennetine çevirebilen ve herşey olup biterken, o küçük zaman aralığından sıyrılarak, zaptedilemez başarmışlık edasını döke saça yüzümüze bulayan sunucudan mı?

Sütundan tasarruf hepsinden...

Hakikaten nedir bu Ateş Hattı fecaati?

Alkolmetrelerle canlı yayınların birbirine karıştığı, bağrışan, burnundan soluyan, zil takıp oynayan ifadelerin, biribirinin canına kasteylediği bu, "gerçeğin kamuflajı ameliyatı " manzarası nedir?

İnsanın boğazına sarılan, sarılmak suretiyle de gözlerini yerinden uğratacak kadar sıkan bu şamata, neden 'elektrik faturaları'nın ödenmesi', 'her sabah şu saatte işe gidilmesi' kadar fikslenmiştir zihin kumandalarına...

Neye delalettir, o görkemli hükümranlıkları hayırla yadedilen, aklı başında tartışmaların son çırpınışları karşısında "ucuz işporta"nın, bayağı zafer nidalarıyla doluşması evlerimize peki?

Ve en önemlisi, hangi makul saiktir başımıza çöreklenen bu gözüdönmüşlüğe olurundan bir mazuriyet teşkil edecek?

Karşı masadakilere ölümüne diş bilemelerine karşılık, programın kudret ve kuvvet sahibi sunucusu karşısında "sûfi derviş sabrına taş çıkartan bekleyişlere" dalan, azarlandığında ise yenik ve kanaatkâr bir teslimiyetle baş eğen uzman konuklar, biraz huysuz olabilselerdi keşke...

Ve "basmakalıpları düşünce sanarak", "muhalifliği -eğriye de, doğruya da- karşı çıkma telakki ederek" soru sormaya kalkan eller, biraz tutarlı...

Nasıl çıkılır bu süfli tartışmalar kuyusundan?..

Yüzlerin gerildiği, solukların hızlandığı, seslerin pazar satıcılarının alçalıp yükselen bağırışlarını hatırlatırcasına birbirine karıştığı zaman diliminde basıp 'sonsuzluğa gönderme' tuşuna; şu soruyu düşünmekle belki: "Yağmur mu daha dosttur fotoğrafların gülümsemesiyle bize, yoksa kar mı sıcacık bir çay yudumu şefkatiyle..."


8 Aralık 2001
Cumartesi
 
ÖZLEM ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED