![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Krizler, kişiler ve toplumlar üzerinde tartışılmaz bir 'belirleyiciliğe' sahiptir. Kriz, 'şekillendirir'... Krizle karşılaşan bir kişi ya da topluluk, bir krizi hangi yöntemlerle aşmaya çalışıyorsa, kullandığı yöntemler, kriz sonrasında 'karakter'i haline gelir... Bugün Türkiye'de 'açık', 'kesin' ve 'keskin' bir kriz var. Dün Ankara'ya ilk kar düştüğünde, beraber olduğum arkadaşlarımın her biri gecekondu semtlerinde bu kışın nasıl atlatılacağını sorarak kaygılarını dile getirdiler. Bu kollektif bir kaygı. Herşeyi bastıracak kadar güçlü bir kaygı... Kesin ve keskin bir kriz ortamında insanların gündelik hayatlarının tehdit altında olması kadar panik yaratan ve 'can yakan' birşey yoktur. En ufak bir dalgalanma, insanların gündelik hayatlarında büyük sıkıntılar yaratabiliyor. Ve, gelecek kaygısını bile bastıracak kadar 'vahşi' ama bir o kadar da 'anlaşılır' bir gündelik hayat kaygısı 'kuşatıyor' her yeri. Kriz, normal tepkileri 'felçleştiriyor', hayata dair iradeyi markaja alıyor ve tüm hayatı 'kendisileştiriyor'... 'Türkiye'nin derinlikleri' bu kaygıların gölgesinde kaynıyor. 'En alttakiler' yabancı bir ülkede gezermişcesine dolaşıyor sokaklarda. Her türlü 'kamusal nimet'ten yoksun bırakılmış olanlar için, metropollerin merkezleri sanki işgale uğramışçasına yaban bölgeler. Kamusal alan hiç olmadığı kadar 'paramparça' olmuş durumda. Aynı ülkede yaşayan, aynı şehirde oturan ama birbirleri ile hayat kaygısı temelinde temas noktaları neredeyse 'sıfırlanmış' kesimler halindeki bir topluluğa toplum demenin saçmalığı ile yüzleşiyor her gün sokaklar. Kamusal alandaki parçalanma, unufak olmuş hassasiyetler mezarlığı haline sokuyor bu ülkenin hayat iradesini. Krizi atlatmak için alışverişi özendirmenin dışında bir 'seferberlik' yaratamıyor bu ülke. Krizi aşmaktan bahsedildiğinde artık 'en alttakilerin' 'hal'leri bir değerlendirme zemini değil, şirketlerin rakamsal hareketliliklerinden öteye bir yol bırakılmıyor siyasal, toplumsal ve ekonomik 'tefekkür' için. İşte krizi aşmak için kullanılan yöntemler bu derece 'karakteristik' bir fotoğraf veriyor artık. 'Kamusal alanın nimetlerinden kusarcasına faydalananlar' ile 'kamusal alan adına hiçbir kazanımları olmayanlar' arasında bölünmüş bir toplum var ortada. Ve, "Türkiye'nin derinlikleri' her geçen gün felçleşiyor, 'Türkiye'nin en alttakileri' sadece birkaç kelimeden ibaret hale geliyor. Yoksullar krizin bir bagajı gibi değerlendiriliyor ve sadece sosyal patlama üretip üretmeyecekleri bakımından dikkate alınıyor. Sınıf-dışı gruplar, sınıf-altı gruplar, risk grupları gibi 'ahlaksız' ve 'insansız' isimlendirmeler yoksullar için kullanılıyor. Yoksulluğu tanımlayan paradigma zaten uzun zamandır kutsal 'piyasa'nın emrine amade kılınmış durumda. Bunlara bakınca Türkiye'nin krizden çıkma mantığının, Türkiye'yi krize sokan mantıktan bile daha tehlikeli olduğunu görüyorum... Utanç verici fikirler her gün pervasızca dillendiriliyor. Rakamların insan gerçeğinin önüne geçmesi yadırganmıyor artık. Bu nedenle, krizi aşmış bir Türkiye'nin daha ürkütücü olacağına dair daha büyük kaygılar taşıyorum. Kendi 'varoluş derinliklerini imha ederek' bir yol bulmaya çalışıyor Türkiye. Yoksullarını, beceriksiz risk grupları gibi algılamaya teslim oluyor. 'Ekonomik kriz'den kurtulmak için 'varoluş krizi'ne sarılıyor...
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |