![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]()
Öyle zamanlar olur ki, hayatımızın kıyısında sevgiye dair bütün ırmaklar kurur, "kelam"ın içindeki bütün anlamlar perde perde yanar. Çoğu zaman da "gidemeyenler"in sırrı içimizde cinnetimiz olur. İşte "malum"la "meçhul" arasında hep yanmaya terkedildiğimiz bir çağda, kalbimize şiir kadar güzel bir ceylanın sesi iner... Yaralıdır, ihanetin zehri karışmıştır sesine. Yüreğinde hep bir melek kokusu gibi taşıdığı aşktan sürgün edilmiş gibidir sanki bu dünyaya... Şimdi gidenler gitti, gidemeyenlerde yeniden okuyoruz ve yeniden öğreniyoruz kendimizi. Belki bundan böyle, ihmal edilmiş bir aşkın tarihinde kendimizle yeniden buluşacağız. Belki de, üzgün nilüferler gibi "neşe"sini ve umudunu kaybetmiş masum ve "namahrem" kadınların sesiyle yanmaya sürgün edileceğiz. Kalbinde dünyanın yaratılışındaki ateşten "sırlar" saklayan bir yolcunun kaderi hangi ceylanın gözlerinde başlayıp, hangi vaktin tarihinde biter bilen var mı? Yoksa geceyle ölüm arasında mı yanıp "sır" olur bütün kadınların gözleri? "Gidemeyenler"in hiç bilmediği, bilemeyeceği sefer hazırlıklarında "bakışı bakışa ekleyerek" çıkarız kalbimizle ölüm arasındaki yolculuğa... Çünkü kalbin sırrıyla ölüm arasındaki bütün yolların ömrü kısa olur. Çünkü kalple deniz arasında yanan bütün suların ateşi çabuk söner... Şimdi kendinden habersiz bir film gibi akıyor hayatın ekranlarından ayrılık. Gidemeyenleri yanan bir suyun ateşine bağlıyor. Adeta kalple deniz arasındaki kıpırtılarda cezalandırıyor ayrılık denen o masum çocuğu. Oysa o, böyle sözcükleri bilmiyor. O sadece "güzel koku" ve "güzel kadını" seven deli bir çocuk. Gidemeyenleri hiç anlamıyor! Akıp duruyor geceyle ölüm arasında... Bir gün, bir "keder günü"nde sadece aşkın hatırı için "meçhul" bir kokuya çıldırıyor... Çünkü o, kaderinin ölüm kadar kaçınılmaz yolculuklara bağlı olduğunu biliyor. Her kalbin başka bir zamanında başka bir "koku"nun baharıyla buluşuyor... Siz hiç, "bu dünyada nasıl çıldırmam" diyerek alıp başınızı gitmek isteyip de gidememenin çaresizliğini yaşadınız mı? Siz hiç "küresel Nazi"lerin kurşunlarıyla vurulan bir bebeğin uykusunu izlediniz mi, ya da kardelenlerin güzelliğinden yorulan kışın ortasında gencecik fidanları kırılan annelerin gözündeki özlem ateşini? Ah! Ne kadife bir hüzündür o... Siz hiç, karanfilleri koparılan bütün "sözler"in, sesi yakılan bütün şiirlerin önünden her geçişinizde utancınızdan kahroldunuz mu? Şimdi biliyorum, "sen ağlamazsın" diye kendimize yalvardığımız anlarda bile canımızın ta içinde çırpınıp duracak o ceylanın zarif sesi...
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |