T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Az konuşup, çok iş yapmalı!

Siyaset ve devlet adamlarının devletin zirvesinde ittifak yapılmadan tarihin en korkunç mali yıkımını engellemeleri mümkün değildir. Bundan sonra yapılacak iş de alınan kararı süretle uygulamaya koymaktır.

Siyaset, teenni sanatıdır. Teenni, söz ve davranışın yer ve zamanını iyi bilmektir. Müstakbel devlet adamları, yapılması zorunlu birçok işi, günü geldiğinde bile lafını etmeden sadece yapmaları gerektiğini iyi bilmelidirler. AKP kurmayları geçen hafta içinde iç ve dış borçların 'yeniden yapılandırılması' veya vadelerinin 'ötelenmesi' meselesini gündeme getirdiklerinde, kalbim çarpmaya başladı. Eyvah, dedim, korsanlara gün doğdu. Nitekim kartel medyası beni utandırmadı ve o günlerdeki hafif döviz/borsa dalgalanmasını AKP yöneticilerine hamletti.

Evet, günü geldiğinde, lafı bile edilmeden yapılacak çok şey var bu ülkede. İç borçların henüz 30 milyar dolar düzeyinde seyrettiği bir zamanda, Marmara FM'de yaptığımız söyleşide şunu önermiştim: Yüksek reel faizle sürekli borçlanma ekonomik bir olay olmadığından, çözümü de salt ekonomik olamaz. Bence başbakan finans sisteminin başlıca oyuncuları olan büyük bankaları toplamalı ve onlarla ciddi bir faiz indirimi programı yapmalıdır.

Bu, kısa vadede değilse bile, orta ve uzun vadede bankaların da yararınadır. Öyle bir plan yapılmalıdır ki, devlet bir yıl sonra 'normal' faiz ortamına geçmiş olsun. Bu toplantıda mutlaka "adı açıklanmayan yüksek rütbeli bir askerî yetkili" de bulunmalı ve tartışmalara hiç karışmadan sadece başbakanın haklı olduğunu belirtmekle yetinmelidir. Devletin zirvesinde böyle bir ittifak hasıl olmadan, insanlık tarihinin bu en korkunç (evet, en korkunç!) malî yıkımı engellenemez.

Böyle bir öneriyi bir yazar, akademisyen veya gazeteci sıfatıyla dile getirmekte sakınca yoktur. Ama siyaset ve devlet adamlarının bu tür programları dile getirmeden, sadece tasarlayıp, büyük oyuncuların nabzını tutup, süratle uygulamaları gerekir. Süratle diyorum, ziro borç kar topu gibidir. Kısa vadede önünü alamazsanız, sizi altına alacak kadar büyüyüverir. Nitekim, aradan beş yıl geçti, iç borçlar neredeyse beşe katlandı. Kar topu ülkeyi bir baştan diğerine ezip geçti!

İç borçları tahammül sınırları içine çekmenin iki yolu var. Biri, büyük oyuncularla ortak planlama. İkincisi, yeni kaynak oluşturma. Kaynak oluşturmada özelleştirme pek verimli olmadı. Daha doğrusu, çoğu ülkelerin yapabildiği gibi, kamu şirketlerini adam gibi özelleştiremedik. Bugüne kadarki özelleştirmenin maliyeti, neredeyse gelirini aşıyor. Geriye en büyük kaynak olarak Hazine arsaları kalıyor. Özellikle müstakbel İstanbul depremi dikkate alınacak olursa, Hazine arsalarının sistemli biçimde satışa sunulması düşünülenden büyük gelir sağlayabilir. Bu bağlamda Turgut Cansever gibi ciddi mimarların yetkililere sundukları projeler can kaybını asgariye indireceği gibi, ekonomiye yeni bir ivme de kazandırabilir.

Bu elbette tek başına yeterli olmaktan uzaktır, ama mümkün ve gerçekçi çarelerden biridir. Bir yerden başlamayan, hiçbir çıkış yolu bulamaz!

Yanlış adım atmamak için!

Moliere'in Kibarlık Budalası oyununu bilmeyen var mı? Özgün adı Le Bourgeois Gentilhomme olan oyunu, dilimize Kütahya mebusu Dr. Ali Suha Delilbaşı çevirmiş ve 1943 yılında Ankara Maarif Matbaası'nda basılmış. Türk tarihinde, dolayısıyla da Türk dilinde, ne "burjuva" var, ne "gentilhomme". Toplumdaki tek mümkün ayırım, âvam ile havas. Kibarlık budalası, biraz hafif kaçmakla beraber, yerinde bir karşılık.

Oyunun en güzel yerlerinden biri, devlete müziğin mi yoksa dansın mı daha faydalı olduğuna dair iki eğitmen arasındaki tartışmadır:

Müzik Hocası: Bir devlet için musikiden daha faydalı şey yoktur.

Dans Hocası: Dünyada insanlara dans kadar lüzumlu birşey olamaz.

MH: Dünyada görülen bütün karışıklıklar, bütün muharebeler musiki öğrenilmemesinden ileri geliyor.

DH: Tarih kitaplarını dolduran bütün felaketlere, büyük kumandanların işledikleri bütün yanlışlıklara sebep hep dans bilmemektir.

MJ: Nasıl olur?

MH: Muharebeler neden olur? İnsanlar arasında ahenk olmamasından değil mi?

MJ: Doğru...

MH: Peki, şu halde insanlar musiki bilselerdi, hep birlikte akord olurlardı; dünyada umumi bir sulh hüküm sürerdi, öyle değil mi?

MJ: Hakkınız var...

DH: Bir adam ister aile işlerinde, ister devlet idaresinde, yahut bir ordunun kumandasında bir yanlış işlerse ne deriz? Yanlış adım attı demez miyiz?

MJ: Evet, öyle deriz.

DH: Yanlış adım atmanın sebebi de dans bilmemek değil midir?...


20 Ekim 2002
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED