![]() |
![]() |
Bugünkü Yeni Şafak |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]()
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konunun adını 'Kürt sorunu' biçiminde telâffuz etmesi, yakın ve uzak bazı kişi ve çevrelerden tepkiyle karşılaştı. CHP lideri Deniz Baykal'ın "Sorunun adını doğru koyalım; bu bir 'terör sorunu'dur" demesi de öyle... Böyle olunca da kafalar karışıyor. Nasıl bir sorunla karşı karşıyayız, 'Kürt sorunu' diyenler mi, yoksa 'terör sorunu' demekte ısrar edenler mi haklı? Bu soruya vereceğim cevap sizlere biraz şaşırtıcı gelebilir: Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu sorun bir yönüyle terör sorunu, bir yönüyle de Kürt sorunudur... Konunun tek bir yönüne takılıp diğerini ihmal etmek bize ancak zaman kaybettirir... Türkiye bu hatayı 20 yıl boyunca yaptı; bundan sonra kaybedecek hiç vakit olmadığına göre, sorunun iki yüzüne de dikkat etmekte yarar bulunuyor. "Terör sorunudur" diyenleri nasıl haksız sayabiliriz? 1984-2000 yılları arasında 30 bin civarında insanımızın hayatı teröre kurban gitmedi mi? Bugün de terör kasıp kavuruyor. Bazen, kalabalık yörelere canlı bomba saldırıları düzenleniyor, bazen de uzaktan kumandalı mayınlarla askerî araçlar hedef alınıyor... Son birkaç ay içerisinde azan teröre yüzlerce şehit verildi. Konunun 'terör' yüzü asla ihmale gelmez... Ancak, konuyu yalnızca 'terör' yüzüyle gördüğümüzde de kendimizi aldatmış oluruz. Son yıllarda gerçekleştirilen yasal düzenlemeler Türkiye'yi daha demokrat ve insanımızı daha özgür kılmayı amaçlıyordu. O düzenlemelerden bir bölümü, bugün inkâr etmeye kalkanlar unutturmaya çalışsalar bile, konunun 'Kürt sorunu' olarak görülmesi sayesinde gerçekleştirildi. Bugün isteyen Türkçe dışı ana dilleri öğretecek kurslar açabiliyor sözgelimi, TRT Türkiye'de konuşulan farklı dillerde yayın yapıyor... Ancak, o düzenlemeler, hiç kuşkusuz, daha çok 'Kürtçe' konusunda bir rahatlama sağlamak için getirilmiştir. Eğer sorun 'Kürt sorunu' biçiminde görülmeseydi, 3 Ağustos 2002 tarihli anayasa değişikliklerine lüzum görülür müydü dersiniz? Yasakçılar da, konuya, 'Kürt sorunu' olduğu bilinciyle yaklaşmışlardır hep. 12 Eylülcü paşalar partileşmeye izin verdikten sonra kalıcı olması beklentisiyle bazı yasalar çıkarmışlardı, onlardan biri de ancak 1990 dolayında yürürlükten kaldırılabilen 'Kürtçe' yasağıydı... O yasağı koyanlar da, adına ne derlerse desinler, konuyu 'Kürt sorunu' olarak gördüklerini açık etmiş olmuyorlar mı? Sözcüklere takılmayalım. Bir eşyaya, bir kavrama farklı bir isim taktığımızda o eşyanın işlevi, o kavramın esas anlamı değişmez; davranışımızla sadece gerçeği kavramayı kendimize güçleştirmiş oluruz. Bu tuhaflıktan vazgeçelim artık. İyileştirmelerin amaca hizmet ettiği de belli. Genelkurmay İkinci Başkanı Org. İlker Başbuğ, son basınla buluşma toplantısında, bölge halkının teröre yüz vermediğini söylerken bu gerçeğe işaret ediyordu. Siyasiler cesur davrandıkça, Türkiye, karşı karşıya kaldığı sorunun 'terör' boyutuyla daha kolay başeder hale gelebiliyor. Konuya 'Kürt sorunu' adını vererek yaklaşmak, bu bakımdan, konunun 'terör sorunu' boyutuyla daha akıllıca mücadele imkânı da sağlıyor... Çözümün zorluğu ve içerdiği tehlike kavramlarla ilgili kafa karışıklığından değil, sorunun üstesinden nasıl gelineceği konusundaki kafa karışıklığından kaynaklanıyor. Şiddet kullanmaya kalkışan teröristle sonuna kadar mücadele edilecek, buna karşılık vatandaşları kendi ülkesine yabancılaştıran yanlışlara da meydan verilmeyecektir. Demokratik bir ülkenin sorunlarla başa çıkma yöntemi budur... Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal farklı sözcükler kullansalar da aynı şeyi söylüyorlar. Şimdi sıra, bunu siyasetin ve çözümün diline çevirebilmekte. Bunu da beraberce daha iyi yapabilirler...
|
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |